TBMM Bağcılık ve Üzüm Araştırma Komisyonu’nun Pamukkale’deki bir otelde düzenlediği toplantıya katılarak konuşma yapan Zeybekci, Türkiye’nin, dünya kuru üzüm ticaretinin yüzde 25’ini yaptığını, bu alanda dünya birincisi olduğunu ifade ederek, Türkiye için zeytin, incir, fındık ve üzüm gibi birkaç “hassas ve milli ürün” olduğuna işaret etti.
“Asla destekten, korumaktan, üretmekten ve bu mesleği sürdürmekten vazgeçmeyeceğimiz nadir ürünlerimizden bir tanesi de üzüm” diyen Zeybekci, yaş üzümde en iddialı pazar olan Avrupa Birliği’ne, Gümrük Birliği anlaşmasının kapsamı dışında kalması nedeniyle ihracat yapamadıklarına işaret etti.
AB ile 2014 yılında başlattıkları Gümrük Birliği’nin güncellenmesi görüşmelerine tarım ve gıdanın dahil edilmesi hususunda anlaştıklarını, sürecin 2016 yılında biraz farklılaştığını ancak 2018 yılı içinde olumlu gelişmelerin beklendiğini bildiren Zeybekci, “AB, Türk yaş üzümleriyle müthiş bir şekilde buluşacak ve tadıyla, lezzetiyle sofralarına girecek. Bu olduktan sonra bir daha oradan çıkmayız. Bu gelişmeyi muhtemelen 2018-2019 yılı içinde çok net bir şekilde duyacaksınız.” dedi.
TARIMSAL DESTEKLEMELER
Tarıma yapılan desteklemeler konusunda bazen “çiftçinin hakkını alamadığı” yönünde serzenişlerin bulunduğuna işaret eden Zeybekci, şöyle konuştu:
“Bu gözle bakarsak çok zararlı çıkarız.
Hak, dünyada bu alanda ürün üretenlerden daha azsa evet, hakkınızı alma konusunu beraber inceleyelim ama dünyada buğday 750 lirayken Türkiye’de bin liraysa, dünyada sığır eti 15-20 lirayken ülkemizde 40 liraysa bu hak meselesinde o zaman zararlı çıkarsınız, söyleyeyim. Sizi her anlamda koruyoruz. Gümrük vergileri ve verdiğimiz desteklerle koruyoruz. Ha ‘yeterli değil’ derseniz konuşalım.”
Bakan Zeybekci, tarımsal alanda inanılmaz destekler verdiklerini, bunları artırmak için de gayret gösterdiklerini ancak bu alanda ayakları yere basan bir politika izlemeye de dikkat ettiklerini dile getirdi.
Türkiye’nin dezavantajlı olduğu alanlarda zorla “bu ürünü üreteceğim, bunun da maliyetini tüketicinin sırtına yükleyeceğim” denilirse bundan ekonomik bir faydanın çıkmayacağına işaret eden Zeybekci, Anadolu’nun iklim ve coğrafi yapısı nedeniyle büyükbaş hayvancılıkta rekabet gücünün yüksek olmadığını kaydetti.
“Bizim milletimiz daha düne kadar koyun ve keçi yerdi. Bizim genetik yapımız da buna uygun” diyen Zeybekci, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anadolu coğrafyası, koyun ve keçi yetiştirilmeye uygundur. Sonsuz, uçsuz ve bucaksız yaylarımız, meralarımız, 1 metre büyüklüğünde otlarımız olan coğrafyada değiliz ki.
Dağlarımız, yayla ve meralarımızda 5 santimetre ot çıkıyor. Bu ineğe uygun değil, koyuna ve keçiye uygun. Benim aklımdan bile geçmezdi. Benim çocuğum diyor ki koyun eti yerken ‘baba bu kokuyor’. Bana kokmuyor.
Şimdi sığır eti üretmeyi destekleyeceğiz ama biz bunu küçük ekonomiler halinde yaparsak olmuyor. Koyun ve keçiyle ilgili milli bir seferberlik başlatmamız gerekiyor.” diye konuştu.